NİTELİKLİ SUÇ EDEBİYATI – KUZEY POLİSİYELERİ…
Kökünden yıkılması gerekli sersemce bir tutku bu! Toptan yok edilmeli. Tek ateşli silah kalmamalı yeryüzünde. Yasalar yasaklanmalı! yapılagelmeleri ve de her tür insanın bunları çekmecelerinde alıkoyup, sokaklarda yanlarında taşımaları ancak bir gerçeği gözler önüne serer: düzen tümüyle bozuk, sapık ve de aşağılıktır. Birtakım soysuzlar silah yapıp satmakta, ceplerini şişirmekteler. Nasıl ki, başkaları da uyuşturucu madde ve öldürücü haplar yapan fabrikalar kurarak kasalarını dolduruyorlarsa. anladın mı kadın? Anladın mı şimdi?
Maj Sjöwall – Gülen Kadın
Kitap okumayı seven biri olarak, Bir hikayenin olay örgüsü,kurgusu,karakterleri, hikayenin geçtiği yerler, gizemi ve merak uyandıran unsurları çok önemli benim için. Ayrıca toplumsal ve siyasal konuların iyi bir şekilde işlenmesi, bu hikayelere gerçekçilik katması açısından da son derece kayda değer özellikler… Ayrıca hiç bilmediğim ülkelerde, coğrafyalarda; özellikle yaşadığım ülkeye hiç benzemeyen kültürlerde dolaşmak adına da benzersiz bir deneyim yaşatıyor bana… O yüzdendir ki bu haftaki köşe yazımı, uzun zamandan beri yazmak istediğim, benim de çok severek okuduğum, yukarda bahsettiğim tüm özellikleri kapsayan, tür bakımından dünyada çok ayrı ve önemli bir yer edinen; Kuzey Polisiyeleri’ne ayırdım.. Ve de İsveç’in en önemli polisiye yazarı olan; kitaplarını keşfettiğimden beri, her bir çevirisini merakla beklediğim, Camilla Läckberg hakkında da yazmak ve bu vesileyle İsveçli bu kıymetli yazarı sizlerle tanıştırmak istedim…
Bildiğiniz üzere; Kuzey Avrupa; Avrupa’nın kuzey bölgesine verilen bir isimdir. Ve bir çok Avrupa ülkesini kapsar. Aralarında; İsveç ,Norveç ve İzlanda da bulunmaktadır. Kuzey Polisiye tarihi, işte bu ülkelerden biri olan İsveç ‘ de doğmuştur. Maj Sjöwall ve Per Wahlöö isimli iki gazetecinin 1965 yılında bir sohbetleri esnasında; ülkede gerçek olarak yazılmış bir polisiye roman olmadığını düşünmeleri ve birlikte yazmaya karar vermeleri ile başlıyor.
‘Nordic Noir’ denilen Kuzey polisiye edebiyatının kurucusu sayılıyorlar. Kuzey polisiyesine kazandırdıkları saygınlık başta olmak üzere bütün dünyada çok sayıda polisiye yazarına da ilham kaynağı oldular. Ben de ilk olarak bu iki güzide yazarı okuyarak başlamıştım,bu macerama…
Kuzey Polisiyesi artık Avrupa Polisiyesinin en önemlilerinden biri. Bu yazarlardan en sevdiklerim ve okumaktan büyük zevk aldığım isimler arasında; Maj Sjöwall – Per Wahlöö, Jo Nesbo ve Camilla Lackberg, Arnaldur Indridason ve Stieg Larsson’u sayabilirim.
221B Polisiye Dergisi’sinin ( Dip not olarak: Derginin adı, ünlü dedektif Sherlock Holmes’in İngiltere’deki Baker sokağındaki evinin kapı numarasıdır ve ismioradan gelir…) 2018 yılının Ocak-Şubat ayında çıkan sayısında, gazeteci Ayşe Erbulak, “Sakin Kuzey’in Şiddeti” adını verdiği yazısında, bu polisiyelerle ilk tanışmasını şöyle anlatıyor: “İtiraf etmeliyim ki Kuzey Polisiyesiyle İsveçli Henning Mankell’in Tv’de gördüğüm Wallender dizisiyle tanıştım. Seyrederken ilk onuncu dakikada vuruldum. Yazarın tüm kitaplarını alıp okudum.
12 yıl Norveç’de yaşadığını belirten yazar; Kuzeylilerin çok kitap okuduğunu ve en çok da polisiye okuduklarını belirtiyor. Yani bir nevi arz talep meselesi… Talep arttıkça, yazarlar da sürekli gerilim ve polisiye yazıyorlar. Bir bakıma ön sıralarda yer almalarını sağlayan etkenlerden biri de, talep karşılığı durmadan yazılan kitaplar…
Ayrıca yazısının başka bir bölümünde; yılın en büyük bayramı Paskalya’da yine en büyük eğlencelerinin dağ evine gidip, “Kvikk Lunch” çikolatasıyla cep boyutunda yayımlanan “Paskekrim” yani “Paskalya Polisiyesi” olduğunu anlatıyor. Her yıl Mart ve Nisan ayları içinde, “Beyaz Bahar” (yani onlara uygun olan şekliyle) döneminde gündüz kayak yapıp akşamüstü kitaplarını okuduklarını ve işte tam o dönemde polisiye kitap satışlarında patlama olduğunu belirtiyor yazısında…
Gelelim Kuzey Polisiyeleri nin genel içeriğine; İnsan psikolojisinin yanı sıra siyasi ve toplumsal sorunları da merkeze alıp, eleştirel bir bakış açısıyla yapıyorlar bunu… Örneğin; Maj Sjöwall ve Per Wahlöö/ Martin Beck öyküleri, polisiye kurgu içinde çok güçlü toplumsal eleştirilerin yer aldığı yapıtlardır. Martin Beck öykülerinde cinayetin toplumsal nedenleri araştırılır…Ayrıca merkeze aldıkları diğer konu ise cinayeti çözen; katil ya da katilleri yakalayan nev-i şahsına münhasır dedektifler… Bu dedektiflerin bireysel katkıları yadsınamaz ölçüde iyi olup, olayları detaylı ve adil bir şekilde çözüme kavuşturmaları ile de ön plana çıkıyorlar.
İsveçli polisiye yazarından, Läckberg bir röportajında, kitaplarında da yer verdiği gibi aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddetinde İsveç’de toplumsal bir sorun olduğunu anlatmış.. Dünyanın en önemli sorunlarından biri ve yaygın olanı maalesef şiddet ve istismar… Bu toplumsal refahı en üst düzeye taşımış toplumların bile en önemli yarası…
Kuzey Avrupa ülkeleri, her bakımdan ileri noktalarda. Mesela İsveç, sürdürülebilir çevrenin en önemli temsilcisi. Atıkların ayrıştırılıp atılması ve bu kurala uymayanların başına dert açıldığı, babaların doğum izni aldığı, İş yerlerinde takım elbisenin olmadığı, en üst düzey yöneticinin bile kot ve gömlekle iş yaptığı, ürettiği ürünlerden yüksek vergi alındığı ve en önemlisi eğitimin parasız oluşu gibi daha da sıralandıracağımız iyi örnekleriyle, bizim için çok da hayal barındıran gerçeklerle dolu!
Tabii ki yüzölçümü bizim ülkemizin yarısı; nüfusunun da nerdeyse bizim bir metropolümüz kadar olduğunu düşünürsek, biraz daha ütopik bir coğrafya karşılaştırması olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim, kültür, adalet farkındalığının alçak ve yüksek oranını da değerlendirebiliriz. Her toplumda suç, istismar ve şiddetin var olduğunu, ancak bunların güçlü yasalarla engellenebilirliği konusunda da yeterliliğini ön görebiliriz… Kaldı ki çöpü ayrıştırmayıp, atanı cezalandıran bir sistemin olduğu bir ülkeden bahsediyorsak….
Ülkenin huzurunu bir kenara bırakırsak, aslında yazmak istediğim asıl konuya tekrar dönmek istiyorum. Yazımın başında da belirttiğim gibi, 1965 yılında Maj Sjöwall ve Per Wahlöö ile başlayan, bu gerçek bir polisiye yazma serüveni, günümüze kadar çok iyi bir şekilde yol almış. Bunlardan biri de yine yazımın içinde bahsettiğim, yazarlardan biri olan, ve asıl ismi Jean Edith Camilla Läckberg Eriksson yani İsveç Polisiye Kraliçesi olarak anılan, Camilla Läckberg’dir.
Bu yazarın kitaplarını okumaya başlamam ile birlikte başka bir dünyanın daha kapılarını aralamış oldum. Açılan bu başka dünyanın adı; İsveç’in küçük bir balıkçı kasabası olan, yazarın da çocukluğunun geçtiği Fjallbacka’dır… Ve orada yaşanan hayatlar, insanlar, olaylar…
Kitaplara geçmeden önce, yazar hakkında biraz daha bilgi vermek istiyorum. Aslında ekonomist olan yazar,bir zamanlar en büyük hayalinin polisiye kitaplar yazmak olduğunu, buna vaktinin, en kötüsünün de cesaretinin olmadığını anlatıyor… Ancak eşinin Noel hediyesi olarak, kendisini yaratıcı yazarlık kursuna yazdırmasıyla, bu işi yapabildiğini görerek, cesaretinin geldiğini ve ilk kitabı Buz Prensesi’ni bu sayede yazdığını da belirtiyor… Yani hayatının dönüm noktası; yazar için anlamı oldukça büyük, bu noel hediyesi ile gerçekleşiyor.
Bu yolda emin adımlarla ilerlerken kariyerini; İsveç’in Agatha Christie’si olarak anılarak daha da parlatıyor. Ünlü yazarın kitaplarıyla İlk tanışması, yedi yaşındayken babasının kütüphanesinde bir romanını bulup okumasıyla başlıyor…. Bütün kitaplarını büyük bir heyecanla okuyor ve ona olan hayranlığı böyle başlıyor.
Camilla Läckberg verdiği bir röportajda, yazarlık kariyerine başlamasının onu ne denli mutlu ettiğini şu cümlelerle ifade ediyor:
“Bir hayalin peşinden giderek bütün hayatımı değiştirebilmiş olmamla gurur duyuyorum. Herkesin hayalleri vardır ama pek az kişi bunları gerçekleştirmeye çalışır. İyi ki işimi bırakıp yazmaya başlamışım. Bunu yapmasaydım şimdi hem başarısız, hem de çok mutsuz bir kadın olacaktım.”
2008 yılında Fransa’nın saygın polisiye ödüllerinden ‘Grand Prix de Litterature Policiere’ i almıştır.
Kitapları bu sayede 33 dile çevrilmiştir.
Mutluluk, başarıyı da beraberinde getirmiş… Bir insanın hayallerinin peşinden gitmesi, ve peşinden gittiği şeyle mutlu olabilme ihtimalinin en güzel örneklerinden biri Camilla Läckberg…
İlk romanı katıldığı yaratıcı yazarlık kursunda yazdığı Buz Prenses. Zirveye giden yazarlık kariyerinin başlangıcını oluşturan bir kitabıdır. Läckberg’in polisiye romanları Danimarka, Fransa ve İspanya’da çok satanlar listelerinde en üst sıralara çıkmıştır. Yani sadece kendi ülkesinde değil, uluslararası platformda da yerini almış, bir yazardır aynı zamanda…
2003 Yılında Buz Prensesi ile başlayan Fjallbacka Serisi sırasıyla:
Vaiz
Taş Ustası
Yabancı Saklı Çocuk
Deniz Kızı
Hayalet Adası şeklinde devam ediyor.
Yazar serinin başka kitabını yazsa dahi, çeviri için beklemem gerekiyor. En kısa zamanda tekrar okuyabilmeyi umuyorum.
Kuzey polisiyeleri ile ilgili yazılacaklar elbette bunlarla sınırlı değil. Benim önerim; bir kuzey polisiyesi alın ve okuyun. Özellikle bu türden hoşlananlar ve hiç deneyimlememiş olanlar için kesinlikle tavsiye ederim.
Yaşadığımız şu kötü ve endişeli süreçte, ruh ve beden olarak sağlıkla kalmanız ve kitap okumaya vakit ayırabilmeniz dileğimle…
Besleyici bir yazı olmuş, kaleminize sağlık.
teşekkürler