celal yıldız uzaktan eğitim bodrum haber katılım bankası kdv iadesi
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

MUTLU OLMAK VE İNSANCA YAŞAMAK

Başarılı olmak mı mutlu eder? Mutlu olmak mı başarıdır? Haz almak mı mutluluktur? Mutluluktan duyduğumuz haz mı başarıdır? Hiç biri değil. Sadece insan olmak, insanca yaşamak, insanlara insanca dokunmak hazdır, başarıdır, mutluluktur. Başarı en zor şartlar altında, çok zor denilecek güçlükteki olayların üstesinden gelerek, bir şeyleri düzeltmek, sonuca ulaşmak, hedeflenen ve istenilen şeyi gerçekleştirmektir. Bazen zamandır sizi başarılı kılan, bazen başaranın kimliğidir, bazen de imkansız denilen olayın zorluğudur. Başarı herkesi kucaklıyorsa herkesi mutlu ediyorsa evrensel değeri taşıyan mutluluğu hediye edebilir. Sabır başarının altında yatan çok kritik eşiktir. Sabır umutsuzca beklemek değil, ısrarla umudunu yitirmeden umudunu hep canlı tutarak, doğruluğundan emin olduğu evrensel gerçeğe eninde sonunda erişileceğini bilerek tezini savunmaktır.

Bütün ideolojiler insanları ayrıştırmıştır. İnsanlığın getirmiş olduğu medeniyet seviyesini de başarısızlığa götüren, ideolojilerin kültür ve medeniyet iddiasını insanı mühimmat gibi kullanarak heba etmiştir. 19. yy da ideolojiler birbirinin panzehiri gibi sunulmuş ancak hep birbiri ile çatışarak, gücü ele geçiren ideolojiyle diğerlerini ezmek için kullanılmıştır. Bütün ideolojiler birbirini düşman olarak, yok etmek üzerine kurulmuş, insan varlığını, yaşama hakkını hiçbir zaman önemsememiştir. İdeolojiler insanları bir bilgisayar oyunu gibi karşısındaki güçleri öldürerek yok ederek, var olacağını düşünmüş ve nefret söylemi ile savaş ve kan üretmiştir. İnançların gücünü çatıştırarak da bir yere varamayız. En büyük savaşlar inançlar ve inançsızlık üzerinden gerçekleşmektedir. Dünyada en büyük değer inançlara ve inançsızlığa da saygıdır. Aslında bizleri ortak yaşam alanlarında olan davranışlarımız ilgilendirmekte ve etkilemektedir.

İnsanların barışları da savaşları da birer hayalden doğmaktadır. Öğünmeleri de, utanmaları da birer hayale dayanmaktadır. Bir insan başkasının hukukunu koruduğu zaman aslında kendi hukukunu da koruduğunu bilmelidir. Bu da insan olmanın erdemli olmanın en temel ilkesidir. Ahlaklı olmak demek inançlı olmak değil yaşama hukukuna saygılı olmak ve özgürce adilce yaşayabilmek ve yaşatabilmektir. Adalet ve özgürlük ahlaklı olmanın yani yaşamın temel öğesidir. Dünyadaki tüm milletleri, kendi milleti olmadan önce, insan olduğu gerçeğini öğretemediğimiz sürece insanlık çıkar savaşı, önde olma, üstün gelme savaşını, egoist mücadelesini bitiremeyeceğiz. Öyle egoistiz ki şu hikayeyi dinleyelim!

Akıllı bir adam yolculuğa çıkacak arkadaşlarına:
“-Geçeceğiniz ormanda birçok tehlike var der. Karnınız acıktığında sakın kuvvetsiz ve semiz olduklarına bakıp ta fil yavrularını avlamayın, anneleri pusudadır ve evlatlarına zarar verildiği anda amansız bir düşman haline gelirler!.. Öğüdümü tutarsanız iyiliğe kavuşursunuz.
Arkadaşları teşekkür edip ayrıldılar. Ormandaki yolculukları pek çetin geçti. Bir süre sonra, karınları acıkmaya, susuzluktan dudakları kurumaya başlar. Tam o sırada yapayalnız dolaşan güzel bir fil yavrusu görürler. Verilen öğütleri unutup hırsla saldırırlar. Yavru fili yatırıp kesip etinden kebap yaparlar. Kısa zamanda derin bir uykuya dalarlar. Aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktır.
Akşama doğru kızgın bir fil çıkıp gelir. Korkuyla kendine bakan uyanık ve aç yolcunun etrafında üç kere dolanıp, ağzını üç kere koklar. Onda yavrusunun kokusunu alamayınca uyuyanların ağzını koklamaya başlar. Evladını kebap edip yiyenleri tanıyınca, birer birer havaya kaldırmaya ve hırsla yere çarpıp öldürmeye başlar. Geride sadece yavrusunun etinden yemeyen akıllı ve uyanık adam kalır. Anne fil ona hiç dokunmayıp ormanların derinliğine çekilip gider…
İşte böyle… “Kibir, hırs ve şehvet kokusu da fil yavrusunu yiyenlerin ağızları gibi kokar durur. Bu yüzden dualar kabul olmaz ve insan bin türlü bela ile karşılaşır…
En iyisi bilge insanların öğüdünü tutup, ağızları ve gönülleri kokutmamak, öyle değil mi?

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
20 Temmuz 2019
18 Temmuz 2019
13 Temmuz 2019
3 Temmuz 2019
27 Haziran 2019
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.