celal yıldız uzaktan eğitim bodrum haber katılım bankası kdv iadesi
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

FİLMDEN FIRTINAYI ALIN, GERİYE NEYİ KALIR Kİ: FIRTINALI SOYGUN

Arzu Arda Deger
"Perde büyülü bir dünyadır. Öyle bir gücü vardır ki, duyguları başka hiçbir sanat formunun yanına bile yaklaşamayacağı bir şekilde ortaya çıkarır" Stanley Kubrick

 

Fırtınalı Soygun, fırtınalı bir gecede büyük bir soygun gerçekleştirmeye çalışan bir çeteyi durdurmak için zorlu bir mücadeleye girişen bir polisin hikayesini merkezine alan bir aksiyon filmi.

Yönetmenliğini Michael Polish’in, senaristliğini Cory Miller’in yaptığı filmin oyuncu kadrosunda Mel Gibson, Emile Hirsch, Kate Bosworth, David Zayas, William Cattlet ve Stephanie Cayo bulunuyor.

 

 

Film bizi açılış sahnesi ile yağmurlu, fırtınalı bir gündeki çatışmanın hemen ortasına atsa da, bu sahnenin filmin ilerleyen sahnelerinden biri olduğunu anlayıp, olayların en başına, sekiz (8) saat öncesine gidiyoruz. Porto Riko ada ülkesinin başkenti San Juan’da, güneşli güzel bir günde TV’deki hava durumu bültenleri yaklaşmakta olan fırtına haberlerini verirken, çete mensupları da eş zamanlı olarak planlarını devreye sokmak için harekete geçer.

Polis memuru Cardillo (Emile Hirsch), yeni iş arkadaşı Jess (Stephanie Cayo) ile, gelen şikayet üzerine bölgeye intikal eder. Markette “evcil hayvanı” için 50 kg’lık et alışverişi yapan ve başka bir müşteri ile kavgaya tutuşan Griffin (William Cattlet), tutuklanmadan ve elbette fırtınadan önce eve gidip kedisini (muhtemelen panter, finalde çok kısa bir an görüyoruz) beslemek istediğini söyler. Griffin’le beraber yaşadığı yere giden polisler, fırtına sebebiyle günlerce su ve elektrik verilemeyecek olan binadaki insanları tahliye etmeyi planlar. Ancak binadaki emekli polis memuru olan Ray (Mel Gibson) ile yaşlı ve evinden hiç çıkmayan, babası Nazi sempatizanı olan Bergkamp (Jorge Luis Ramos) evlerini terk etmeyi istememektedirler. O sırada soyguncular çalmayı planladıkları değerli tabloların saklandığı adres olarak binayı istila edince, herkes kendisini hiç ummadığı bir çatışmanın içinde bulur.

Filmin fonuna döşenen fırtına başroldeki oyunculardan epey rol çalıyor, zira filme (Türkçe çevrimine) ismini de veren bu afet, filmin atmosferini yaratmadaki en büyük unsur olmuş. Hani, filmden çıkarılsa seyirlik pek bir şey de kalmayacak gibi. Senaryo, oyunculuk, görsel yönetim, reji vasat seviyede, çok sevdiğim bir isim olmasa da Mel Gibson ve dahası neredeyse hepimizin çok sevdiği “Into The Wild” filminin başrolü Emile Hirsch gibi isimleri görünce daha iyi bir yapımla karşılaşacağımı düşünmüştüm. Oyunculuklarının da filme kattığı bir değer yok açıkçası. Sinema değil de bir TV filmi olabilirmiş pekala.

Çatışma sahnelerindeki absürtlükler, polis memurunun olay yerine onca zaman takviye ekip çağırmayışı, bu polis memurunun duygu-durumundaki inandırıcı olmayan karakter gelişimi filmi ciddiye almamızı engelliyor. Filmin başında kendisi gibi polis olan sevgilisini bir operasyonda yanlışlıkla vurduğu ve ölümüne sebebiyet verdiği için kendi silahıyla intihar etmeye çalışan, ama yapamayan polisimiz, binadan çıkmak istemeyen Ray’i ikna etmeye çalışan kızı Troy (Kate Bosworth) ile ‘çok hızlı’ bir şekilde yakınlık kurar, hatta film sonunda sevgili olurlar. Kasırga hızı olsa gerek! “Yıldırım nikahı”yla da evlendirselerdi keşke!

Finale yakın bir sahnede yapılan bir gönderme var; soyguncuların lideri John (David Zayas) binadan rahatça kaçabilmek için Cardillo’nun polis üniformasını giyer, Cardillo’nun yönlendirmesiyle hep beraber Griffin’in (panter besleyen adam) evine çıkarlar. John’un duvarda karşı karşıya geldiği tablo, 1990 yılında polis kılığına girmiş hırsızlar tarafından çalınan, 17. yy’ın en önemli ressamlarından Hollandalı Johannes Vermeer‘in “The Concert / Konser tablosudur. Isabella Stewart Gardner tabloyu, Paris’te 1892 yılında yapılan bir açık arttırmada 500.000$ ‘a almış, 1903 yılında Boston’da sergilenmeye başlanmış; şimdiki değeri ise 200 milyon $.

 

Ha bu arada “Panter ne işti?” diye soracak olursanız; John tabloyla yetinmedi ve kilitli kapıyı ısrarla açtırttı, aman ne yaratıcılık! Sanırım “ ‘Evcil hayvanlar’ınızı gözü doymayanlarla doyurun” gibi bir kamu spotu niyetineydi varlığı; artık kim, hangi dersi çıkarırsa…

Filmin müziklerinde Türkiye’den bir isim görünce merak etmedim değil. Kubilay Üner, Almanya doğumlu ,müzik eğitimini de Almanya’da almış, şu an Chicago’da yaşayan film müziği bestecisi. Michael Polish’in önceki işlerinde de beraber çalıştığı bir isim, ayrıca gelecek olan yeni filmi Axis Sally’de de onun imzası var. Axis Sally, büyük hayranı olduğum Al Pacino’nun post prodüksiyon aşamasında bulunan ve muhtemelen sene sonuna doğru vizyona girecek olan filmi. Polish’in filmografisine hakim olmasam da, ismi aklımın bir kenarına bu sebeple çoktan yazılı. Dilerim ki “Axis Sally”, gişe adına Pacino’nun tercih edilmediği ve “Force of Nature” gibi izle-geç demeyeceğimiz, beni hem sinemacı, hem bir Pacino hayranı olarak mutlu kılacak kalitede bir yapım olur. Heyecanla bekliyorum.

Filmler için sizin de heyecanınız hiç bitmesin, iyi seyirler.

 

Filmin fragmanı:

https://www.youtube.com/watch?v=ot0MsrieQYg&ab_channel=FilmG%C3%BCnl%C3%BCkleri

 

Filmin müziği:

https://www.youtube.com/watch?v=unRirhfaGt0&ab_channel=BestSoundtracks

 

arzuardadeger@gmail.com

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.